
palandöken kış sporlarına bekliyoruz
Erzurum Tarihi Eserler
ÜÇ KÜMBETLER
Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olanın Saltuklu devletinin kurucusu Emir Saltuk'a ait olduğu sanılmaktadır. Tamamiyle kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisinde kimlerin yattığı bilinmemektedir. Genel olarak 13. yüzyıl sonu veya 14.yüzyıl başına ait oldukları kabul edilmektedir.Türklere ait diğer kümbetler arasında değişik planları,yapımında kullanılan malzeme ve süslemeleri yönünde ayrı bir yer işgal ederler.
YAKUTİYE MEDRESESİ Hoca Cemaleddin Yakut tarafından M.S. 1310 yılında inşa ettirilmiştir. O dönemde yaptırılan 150 kadar medrese arasında mukarnas örtüsü ile ayrı bir yer işgal eder. İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden biridir. |
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad'ın kızı Hüdavend Hatun tarafından 1253'de yaptırılmıştır. Çifte Minareli medresenin iki katlı ve acık avlulu olanlarının en büyüğüdür. Çini ve rölyef süslemeleri ne yazık ki yarım kalmıştır. Taç kapısı kabartma süslemeleriyle Selçuklu tarzının en güzel örneklerinden biridir. Bugünkü durumuna 13. yüzyıl sonlarında getirildiği anlaşılmaktadır.
LALA MUSTAFA PAŞA CAMİİ
Merkez bir kubbe ile örtülü klasik Osmanlı camilerinin tipik bir örneğidir. Kıbrıs Fatihi olan ve Erzurum beylerbeyliği yapmış olan Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesinlikle bilinmemekle birlikte mimari özellikleri bakımından Mimar Sinan'ın eseri olduğu söylenir.
İÇ KALE VE SAAT KULESİ
Yaklaşık 2000 m. yükseklikteki bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan İç kale 5. yüzyılda Roma İmparatoru Teodosyus tarafından yaptırılmıştır. Son zamanlara kadar Türkler tarafından kışla olarak kullanılmıştır. Kale mescidi ve Saat kulesi Türk mimari döneminin ilk örnekleri olmaları bakımından önem taşırlar. Tepsi minare olarak da adlandırılan kule orta çağlarda gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Osmanlı mimarisinin Barok çağında saat kulesine çevrilmiştir. Kale mescidi ise 1132-1134 yılları arasında hüküm süren Abdul Muzafferuddin Gazi tarafından yaptırılmıştır. Tek büyük bir kubbe ile örtülen mescid geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini taşır.
TORTUM ÇAĞLAYANI
Tortum Gölü'nün son kısmında Tortum Çayı'nın 48 m yüksekten düşmesiyle meydana gelen çağlayan vadideki bir dağın heyelan sonucu çayın önünün kapatmasıyla oluşmuştur. Erzurum'a 120 km. mesafededir. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmaz bir görünüm arz eder. Şelale ve göl çevresi milli park haline getirilmiştir.
PALANDÖKEN DAĞLARI
Erzurum'un güneyini bir yay gibi saran Palandöken dağları uzun ve düzgün pistleriyle son zamanlarda dikkatleri üzerine toplamaktadır. Yaklaşık 2200-3100 m. kurulu, tesisleri ve Türkiye'nin en uzun pistleri ile yıldızı her geçen gün biraz daha parlayan Palandöken dünyanın sayılı kayak merkezlerinden biridir.
![]() |
ERZURUM MUTFAĞI Anadolu'nun her bölgesinin kendisine has yöresel mutfağı vardır. Erzurum'da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum'a yolu düşenlere bu yemekleri özelliklede meşhur Cağ Kebabını tatmalarını tavsiye ederiz . |
Nene Hatun
Nene Hatun (d. 1857- ö. 22 Mayıs 1955) 93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.
Nene Hatun 1857 yılında Erzurum'da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım'ı 9 Kasım'a bağlayan gece, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi" şeklinde minârelerden Erzurum halkına haber verildi. Bu haberin ardından Erzurum halkından silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladılar. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, "Seni bana Allah verdi. Ben de Ona emânet ediyorum." diyerek vedâlaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300'e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alınmıştır. Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verilmiştir.
Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
- Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.
Tabya'nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun'un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalışmıştır. Nene Hâtun bu özverisiyle tanınıp, saygı ile sevilmiştir.
Nene Hatun'un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların da payı vardı.
Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO'da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" cevabını vermişti.
1955 yılında yılın annesi seçilmiştir.
98 sene yaşadığı Erzurum'da 22 Mayıs 1955'de zatürre hastalığından dolayı 98 yaşında vefat etmiştir. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir. Türk Kadınlar Birliği tarafından ölümünden bir kaç ay önce yılın annesi seçilmiştir.